Son günlerde yaşanan doğal afetler, sıkça konuşulan bir konu haline geldi. Ancak bu felaketlerin en derin etkileri, her zaman yetişkinler üzerinde değil, en savunmasız bireyler olan çocuklar üzerinde hissediliyor. Türkiye’nin bazı bölgelerinde meydana gelen depremler ve sel felaketleri, çocukların yaşamlarını derinden etkileyen olayların başında geliyor. Bu yazımızda, felaketten geriye kalan çocukların hikayelerine ve geride bıraktıkları anlara odaklanıyoruz. Zira kayıplar ve acılar arasında en çok etkilenenler, masum çocuklar. Onların geleceği, yaşadıkları bu travmanın gölgesinde kalıyor.
Her bir felaket, haberlere yansıyan sayılardan ve istatistiklerden daha fazlasını ifade eder. Deprem ya da sel sırasında kaybolan hayatlar ve yıkılan evler dışında, bu olayların çocukların psikolojisi üzerindeki etkileri de oldukça derin. Çocuklar, bu tür olayların travmatik izlerini, belki de tahayyül bile edemeyecekleri bir şekilde taşıyorlar. Afet sonrası yaratılan belirsizlik, güven arayışları ve travma sonrası stres bozukluğu, pek çok çocuğun hayatını etkilemeye devam ediyor. Fotoğraflar, bu sırada kaybolan hayatların ve yaşamların birer sembolü haline gelmiş durumda. Çocukların, gülümsemelerin yerini alan hüznü ve kaybı anlamlandırmaları güçleşiyor. Bunun sonucunda çocukların yaşadıkları yerlerdeki fiziksel değişikliklerin yanı sıra psikolojik olarak da ne denli zor durumlarla karşılaştıkları ortaya çıkıyor.
Her felaketin ardından, hayatta kalmayı başaranlar için hayat kaldığı yerden devam etmeye çalışmak anlamına geliyor. Çocuklar, yaşadıkları zor günlerin ardından yeni bir dünaya açılan kapılar bulmaya çabalarken, fotoğraflar da o anların belgesine dönüşüyor. Hayatta kalan çocukların sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflar, sadece bir anı değil, aynı zamanda umut ve yeniden başlangıç arayışlarını da temsil ediyor. Bu fotoğraflarda görülen gülümsemeler, gözyaşlarının içinde parlayan bir ışık misali, hayatta kalmanın ve yarının belirsizliğine karşı güçlü durmanın simgesi haline geliyor. Bu noktada, ailelerin yaşadığı kayıplar kadar çocukların yaşadığı duygusal kayıplar da unutulmamalıdır. Çünkü her kayıp, çocukların ruhsal gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Ailelerin yanlarında olmasının önemi, kayıpların ve travmaların üstesinden gelinmesine yardımcı olmakta büyük rol oynuyor.
Sonuç olarak, felaketten geriye kalan, sadece fiziksel varlıkların kaybı değil, aynı zamanda ruhların, umutların ve hayallerin de kaybını içermektedir. Çocuklar, bu süreçte belki de en savunmasız grubu oluşturuyor. Geride kalan fotoğraflar ise onların yaşadıkları acı dolu anların birer hatırası olarak kalacak ilk izlerdir. Bu nedenle, toplum olarak çocukların yaralarını sarmak, onların geleceğini inşa etmek ve olumsuz etkilerini azaltmak için kenetlenmemiz gerektiği açıktır. Cinsiyet ve yaş fark etmeksizin her birey, bu felaketlerin etkilerini azaltmak için bir şeyler yapabilir. Umutla dolu yarınlar için, her çocuğa bir gülümseme ve sevgi vermek, aslında hepimizin sorumluluğudur.